Translate

Cam Tavan Sendromu

Cam Tavan Sendromu

Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür.
Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar.
Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak düşer.
Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çeker. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenir.

Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır.


Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.


Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı "hayat dersi"ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçamazlar. *Çünkü engel artık zihinlerindedir*.


Onları sınırlayan dış engel kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini gösterir. Buna "*cam tavan sendromu*" denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.
Yapabileceğin, yapabileceğini düşündüğün kadardır.


Alıntıdır... Çok örneğini verdiğim bir husus, çoğumuz bilse de burda tekrar paylaşmak istedim...

"Verimlilik" Gereksiz İse Lambayı Söndür...


Temizlik, yapılan iş ne olursa olsun, işin yarısıdır. Temiz çalışıyorsa insan yaptığı işin yarısı kesin doğrudur. Temizse, tasarrufludur...Tasarruf yolundadır en azından...

Oto tamircisi, boyacı veya cnc operatörü... Her kim, her ne işi yapıyorsa yapsın, temizlik, işini %50 daha iyi yapmasını sağlamaktadır. Temiz ise gereksiz birşey yoktur etrafında...

Arabasında kuş pisliği görüp, oto yıkamaya giden bir sürü insan vardır etrafımızda. Titizlik başka şey fakat aracını tümsekten geçerken durma noktasına getiren belki de kendinsin. Araba senin! belki borcu bitmedi daha, servise gittin basit bir yağ değişimi yaptıracaksın. Teslim ediyosun ustaya arabayı.

Usta var;
Kullandığı aletler temiz ve nizami, işi biten aletleri tekrar yerine koyuyor, yağ değiştirirken örtü vs kullanıyor ve aracın diğer bölümlerinin kirlenmesini önlüyor, işi belli bir prosedüre göre yaptığı belli oluyor, iş bitiyor, aracın motoru eskisinden belkide taha temiz duruyor. Ortada alet vs kalmamış.

Usta var;
Kullandığı aletler zaten kirden geçmiyor, açık ağız anahtar elinden kayıyor ve düşüyor, motorun yağ kapağını tutturamadı, motor üstü olduğu gibi yağ, arabanın kaputunu kapatıyor, üstü bi karış yağ. Biniyorsun arabaya, acaba koltuğa oturmuşmuydu diye düşünüyorsun. Tam yürüyorsun arabayla, alttan bir anahtar sesi geliyor, üstünden geçiyorsun ustanın elinden kayıp düşen açık ağızın.

Hangi ustayı tercih edersin diye sormayacağım bile. Kim ister dağınık çalışanı. belki dağınık usta diğerinden daha tecrübeli ama %50 titiz olan tercih edilmez mi?

Gömlek daralttırmak için gittim terziye, kumaşların arasından zor konuşuyoruz, tezgahın arkasından çıktı buyur dedi usta, dedim usta yanlış gelmişim, sana hayırlı işler. Böyle dağınık bir ustanın benim gömleği nasıl dikeceğini merak dahi etmedim.

Alışveriş merkezi otoparkında 15 m2 alanda bu işi yapan bir terziye gittim...

Buraya fotoğrafını koymam lazımdı, görmelisin; duvarda topu topu 4 raf var, ikisi sağda ikisi solda, pantolonlar ve gömlekler bir yerde, etekler ve montlar bir yerde, hepsi askıda ve düzen on numara. İki kişi çalışıyor, çırak gelenleri alıyor isim ve yapılacağı yazıp askıya asıyor. Usta oturduğu yerin solundaki askıdan geleni alıyor, nota göre yapılacak neyse yapıyor, sağından diğer raflara asıyor, eline gelen parça kesikleri hemen tezgahın altında bir kutuya atıyor. Zeminde veya tezgah üstünde bir tane parça kumaş vs göremezsin.

Gömleği verdim, şurdan daralt dedim, isim not derken benim gömlek rafta. 1 saat sonra al abi dedi, kendimi dışarıda buldum. Dükkanın içinde duramıyorsun bile, sistem öyle... 1 saat sonra geldim... Gömlek tamam. hoşumada gitti, ancak dükkan daha da hoşuma gitti. Orada herşey var, 5S, Kaizen, Süreç İyileştirme, ne ararsan. Ustanın bir hamlesini gördüm; işi biten malzemeyi askıya asarken tüm askıdaki malzemeleri ileri itiyor, biten malzemeler öne doğru ilerlemiş oluyor. Çırağın dediği saate yakın gelirsen malzemen yaklaşık ön taraflarda oluyor. Varmı böyle bişey dedim, hayranlıkla ayrıldım ordan. İmkan vs hiçbir mazeret yok. Her yer düzenli, ne gereksiz hareket var, ne gereksiz kumaş, ne gereksiz personel var ne gereksiz makine, müşterinin biran önce gitmesi bile planlanmış, :)dükkan dar çünkü. Bir müşteri bir terzide ancak bu kadar kısa süre durabilir. Artık benim terzim bu.

Dediğim gibi yapılan işin ne olduğunun bir önemi yok. Kendi içinde öyle hale getirisin ki hayran kalır görenler.


Yapılan iş, mutlaka daha iyi yapılabilir. Daha az enerji ile, daha az iş gücü ile, daha fazla verimlilik ile veya daha az maliyetle daha fazla çıktılarla... Bence verimliliği yakalamanın yolu temizlikten geçer. Bunun özetle adı tasarruftur. Kayıpların ortadan kaldırılmasıdır(temizlenmesi) yada. 

Gereksiz ise lambayı söndürmek tasarrufun en objektif göstergesidir. Temelde bu mantığa sahip her insan yaptığı işi daha iyi hale getirir mutlaka.

İş içerisinde gereksiz yapılan hareketler, gereksiz malzeme taşıması, gereksiz stok, gereksiz üretim, bütün bunların önlenmesi de gereksiz lamba söndürmek değil midir? Gereksiz ise fazla hareketten kaçın! Gereksiz ise stok yapma! Gereksiz ise üretim yapma! gibi. Temizlikle birlikte tasarruf  değil midir bu?

Esat ÖZDEMİRKAN
07.10.2013


Bak Sen Şu İşe...

Güneşli yaz günlerinden biri, Pazar günü ve tadını çıkarmaya kahvaltıyla başlamak istedik. Eşimle birlikte mutfakta hem kahvaltı hazırlıyor hem de kızımıza cevap veriyoruz; kızım akşama kadar ne yapmak istiyorsa ard arda sıralıyor, her isteğinin arkasından onaylamam için ısrar ediyordu. Her isteğini kabul edeceğimi zaten önceden kendimce planlamıştım. Bütün haftanın yorgunluğunu şimdi kızımla yorularak atacaktım üzerimden.

Plan yapıldı, fikirler havada uçuşurken  cep telefonum çaldı....

Kişiye göre zil sesi atama; Çalıştığınız fabrikanın tüm telefon numaralarına farklı bir zil sesini atamış olmak iyi birşey, bu numaralardan arandığınızda, daha çalarken bilirsiniz belki ama, bu zil sesini aileniz de biliyorsa, zil sesi ile birlikte mırıldanmalar başlar. Bilirler ki fabrikadan pazar günü gelen arama pek hayırlı olmaz.

Üretim hatlarından birisi "Acil Durum" alarmı ile birlikte duruyor ve acil durumun ne olduğu bulunamıyor. Kontrol edilmesi gereken yerleri tarif ederken görüşme uzadı ve sucukların yanmaya başlaması ile birlikte pazar günü planının değiştiği belli oldu.

Yeni plan; ben fabrikaya gideceğim, ailem beni evde bekleyecek. Sorunu hemen çözüp geleceğimden emin olduklarından mı yoksa kırgınlıklarından mı bilmiyorum, evde beni beklemeye karar verdi kızım ve eşim.

Vakit kaybetmeden soluğu fabrikada aldım;
Üretim hattı çalışma esnasında "acil durum" alarmı ile birlikte duruyor. Acil durum sinyali paketleme bölümünde bulunan bir acil stop butonundan geliyor. Bu işlerle uğraşanlar hemen yorum yapabilir; buton arızalı... hayır buton arızalı değil ancak basılı da değil. Üretim hattının başında durduğum 2 saatlik dilim içerisinde aynı arıza sebebi ile 4 duruş oldu. Paketlemede bulunan hiçbir personel bu butona bastığını kabul etmiyor ancak tek kanım bu butona basılıyor ve bunu yapan, bastığını gizliyor. Butonun yanında beklediğim süre içerisinde hiçbir arıza veya duruş olmuyor.

Saat 15:00, vardiya değişimi; fabrikada çalışan 1. vardiya personeli gidecek, 2. vardiya personeli iş başı yapacak. 15:05 de hat yine aynı arıza ile duruyor. Bu 6. duruş ve ben artık kesin eminim, sabotaj.

Güvenlik kameralarından birinin açısı bu butonu kapsıyordu. Vakit kaybetmeden kamera kayıtlarını inceledim. Haklıydım. Personellerden birtanesi, üretim hatlarının durduğu saatlerde bu acil stop butonuna basıyordu. İlginç olan, hiçbirşey yokmuş gibi işine devam ediyordu. 15:05 de tüm vardiya arkadaşları hemen birimi terk ediyor ancak arkadaş en sona kalıp butona basıp öyle gidiyordu.

Pazar günümü alt üst etti, ailemi üzdü, üretim hattını defalarca durdurdu, tonlarca ürünün bozulmasına sebep oldu. Ertesi gün ilk işim personeli çağırıp işine son vermekten başka birşey olamazdı. Nasıl olurda bir insan çalıştığı işyerine bu kadar zarar vermeyi düşünebilir? Kızgınlığım beni sabırsızlaştırıyordu, hemen arayıp yarın işe gelmemesini söylememek için zor tutuyordum kendimi.

Son kez kamera kayıtlarını incelemek istedim. izlediklerim haklılığım için yeterli diye düşündüm ve tam kapatırken birşeyi farkettim; 15:05 de herkesin gitmesini bekledi demiştim ya, bu gördüklerim ne peki? Vardiya sonu tüm personel makineler durur durmaz soyunma odasına giderken başrol oyuncum geride kalarak tüm konveyor banları ve lambaları kapatıyordu. Bir taraftan sağduyulu davranış sergilemesi, diğer taraftan acil stop butonu ile hattı durdurması garip ve açıklaması zor bir tezatlıktı. Tüm videoları tekrar incelemek istedim. Fakat bu defa sağ duyusunu görmek istercesine izledim videoları.

Algıda seçicilik bu işte, biraz önce beni kızdıran video şimdi şaşkına çeviriyordu. Başrol oyuncumun her butona basmaya gittiğinde görüntünün üst kenarındaki küçük bir bölümden zorla da olsa, paketleme makinesi ürün besleme elevatörünün durmuş olduğunu farkettim. Elevatör duruyor, personel gidiyor, acil stop butonuna basıyor, elevatörü çalıştırıyor ve tekrar işine dönüyor.

Evde beni bekleyen ailem, problemi biran önce çözeceğimden emin olduklarından dolayı evde kalmak istemişler. Bunu geç kaldığım için parka gittiklerini öğrendiğimde söylediler. "Bekledik ama işin uzayınca çıktık"

Alışveriş merkezinden çay bahçesine derken geç saatlerde eve geldik. Pazartesi günü hazırlığı, çözeceğim sorun sebebi ile heyecanla geçti. Başrol oyuncum ile görüşmeli ve bu hareketinin sebebini öğrenmeliydim. Açıkçası daha pazar günü akşam bu olayı bloğumda paylaşacağıma karar vermiştim.

Olayın sabotaj olmadığını düşünüyordum ama emin olmalıydım.

"Bu butona neden basıyorsun?" mu yoksa " bu elevatör durursa nasıl çalıştırırsın?" mı ? yoksa elevatörü durdurup "çalıştır" mı demeliyim?

Çok fazla düşünmeden personelin yanına gidip, elevatör durursa nasıl çalıştırırsın dedim. Acil stop butonuna basmadan yakaladım elini, "önce resetlerim" derken.

Elevatör duruyor, personel operatöre, aklınca, yardımcı olmak için elevatörü çalıştırmaya gidiyor. Ancak çalıştırmadan önce diğer hattın acil stop butonu ile resetlediğini düşünüyor. Acil Stop butonu ne bilmiyor. Bu hareketi ilk kez yaptığında elevatörü çalıştıramıyor, yakında bulunan acil stop butonuna basıyor ve raslantı olsa gerek, sonra elevatörü çalıştırabiliyor. Artık acil stop butonunun adı reset butonu oluyor kendi aklınca. Daha da yorum yapmıyor, "elevatör durduysa önce buna, sonra start butonuna bas, ancak öyle çalışır". Peki vardiyan bittiğinde neden bastın dediğimde verdiği cevaba gülmeden yapamadım. "Elevatör durmuş, ben resetleyim de gelen arkadaş çalıştırsın hemen" dedi. Elevatörün neden bu kadar sık durduğunu araştırdığımızda ise basit bir temizlik yapmamız gerektiğini gördük. Temizledik, elevatör birdaha durmadı. Yani üretim hattı neden duruyor sorusuna, diğer ünitenin temizliği cevabı fazlası ile güldürdü bizi. İş başı eğitiminin önemi ise bi okadar düşündürdü.

Süreç iyileştirme eğitimlerinden birinde anlatılmıştı, hastanede yoğun bakım ünitesinde meydana gelen ani ölümleri araştıran ekip, ölümlere, temizlikçi kadının sebep olduğunu bulmuşlar, gece vardiyasında temizliğe gelen kadın elektrik süpürgesini çalıştırmak için hastaların bağlı olduğu ünitelerin fişini çekiyormuş. Çok garip ama yaşadığımızda bundan farksız değildi.

Personel işe başlayalı 1 ay olmuş ve belli ki iş başı eğitimine gereken özen gösterilmemiş. İş başı eğitiminin önemini defaten dile getirmemize rağmen maliyeti yüksek te olsa bu olay tam bir eğitim konusu oldu bizim için ve etkinliği tartışılmaz. Maliyetini çıkarmak için işletmemizin vereceği bundan sonraki her eğitimde kullanmak gerekir aslında :)

Başrol oyuncuma iş başı eğitimini gecikmeli de olsa bizzat verdim. Ancak söylemeden geçemem, onu işsizlikten, beni de büyük bir hatadan bir tek şey kurtardı, "tassarruf". Tasarruf için çalışan makineleri vardiya sonunda kapatması konuyu bambaşka yerlere getirmiş, beni de bir hatadan alıkoymuştu.

Temizlik, Tasarruf ve İş başı eğitimleri. Şimdi kim bu konuların önemsiz olduğunu söyleyebilir?

Esat ÖDEMİRKAN
20.09.2013














 

Önce görmek öğrenmek lazım


İşe başladığının ilk günüydü ve geçmiş tecrübelerini yeni işyerine aktarmak için sabırsızlandığı her halinden belli oluyordu. Önüne gelen personelle tanışıyor, konuşmak için fırsat kolluyordu.
Çaylak diye tabir edilirdi çoğu yerde ve bütün çalışanlar çaylak muamelesi yapmayı severdi. Yeni işe başlıyordu. Fabrikayı, yemekhaneyi, servis araçlarını, üretim hatlarını, işletmede bulunan her şeyi yeni görüyordu. Bu durum çalışanların çaylakla dalga geçmesi, üstünlük kurması için yeterliydi. Yemekhane ne tarafta diye sorsa, “öğreneceksin adamım” cevabı yapıştırılırdı arkasından. Süreç içerisinde problemle karşılaşıldığında çaylağın bir yorumu gelse, cevapların ardı arkası kesilmezdi.

- Problem ne?
- Bizde bilmiyoruz, sen bir bak istersen çözecek gibi duruyorsun.
-Yok ben yardımcı olmak anlamında şey yapmıştım.
-Yardımcı olmak istiyorsan şöyle kenarda dur o zaman.

Ardı arkası kesilmez bu diyalogların. Çaylağın bu süreci yaşaması kaçınılmaz belki de. Yeni işe başlayan personelin yanında eski personelde güç yarışına girer aynı zamanda, işletme içerisinde ne kadar önemli olduğunu ve teknik anlamda ne kadar dolu olduğunu ispatlamaya çalışır gizliden gizliye.
Ertesi gün aynı heyecanla operatörü izliyordu uzaktan.  Ne yaptıysa bir türlü rahat akmıyordu ambalaj yakadan. Önceki iş yerinde bu tür arızalarla uğraştığı için kendinden emin aklından çözüm yollarını geçiriyordu çaylak. Ah dedi, şimdi operatör çözemez problemi de ben ilgilenirim, bir de çözersem bak görürler çaylağı. O esnada ben bu bölümün en tecrübeli personeliyim edası ile makineyi kapattı operatör ve personeli yemeğe yolladı, bi soluklanır sonra devam ederim diye düşündü kendince.
Fırsat doğdu çaylağa gizliden gizliye gitmelerini bekledi ve ardından koyuldu işe; yemek molası bitene kadar problemi çözecek, herkes geldiğinde makine çalıştırılacak ve ne kadar tecrübeli olduğunu göstermiş olacaktı.

Paketleme makinesi güvenlik kapısını açtı ve ambalajı aşağı doğru kaydırdı kendisine öğretildiği kadar bilgi ile. Kapı açık olduğundan çalıştıramadı. Eski iş yerinde tüm kapılar iptaldi nerden çıktı şimdi bu. Kapıyı iptal edecek kadar ileri gitmek istemedi ve kapılar kapalı vaziyette çalıştırmak istedi makineyi. İlk deneme de ambalajın kaymadığını gördü ve ikincisi kaza ile sonuçlandı. Ambalajı kapalı kapı altından hızlı bir hamle ile aşağı çekmek isterken, kendisinden hızlı olan çeneler kapandı ve bir parmağı yapıştırma çenelerine sıkıştı.

Paketleme makinesi yanında bu işlemi yapmak için emniyetli bir maşa vardı. Dahası bu işlemi yaparken makineyi durdurması gerektiğini anlatan bir uyarı levhası da vardı. Görmedi hiçbirini ve daha bu konuda da eğitim almamıştı.

İşletmelerde yeni işe başlayan personellerin potansiyel bir tehlike olduğunu unutmuştu çalışanlar. Adı üzerinde, yeni.  Farklı bir iş kültüründen kopup,başka  farklı bir iş kültürüne adapte olmak öyle kolay bir şey olmasa gerek.

Çaylağa bu ismi takanlar, onu çaylaklıktan çıkarmakla yükümlüdür. Kendi güvenliği için, işletmenin güvenliği için. Bunun için vardır iş başı eğitimleri, oryantasyon veya uyum eğitimleri. İş başı eğitimlerinde tanıtılır işletme; tehlike arz eden bölümler, nerede durması gerektiği öğretilir.

Oryantasyon veya uyum eğitimlerinde öğretilir makine vs kullanımları. Yetki alanları çizilir; bu makineyi çalıştırma, bu alanda bu işlemleri yapma, ne zamana kadar, işletmeye uyum sağladığın zamana kadar. Tecrübe paylaşımı işe yeni başlayan bir personelden hemen ertesi gün beklenmez. Deneme süreleri bunun için vardır ve karşılıklıdır sen işletmeden, işletme senden memnun ise ikinci bölüme geçilir.

Deneme süresi de olsa personel daha işe başlamadan yetkilerini bilmelidir. Kısa ve uzun vadede kendisinden ne beklendiği açıkça belirtilmelidir. Uyum eğitimi bu anlamda çok önemlidir. Personel yeni iş yerine uyum sağlayacaktır bu uygulama ile. On kez düşünüp bir kez hareket etmelidir bu süre sonuna kadar. Kendisinden bekleneni verebilmek için bol bol gözlem yapacak çözüm yolları arayacaktır. Sürece olumlu katkılarda bulumak için sağlam fırsatlar elde edecektir.

25 yıl soförlük yaptı babam. Tecrübede yanına yaklaşamam. Ancak yeni aldığım arabayı görmek istediğinde, kullan baba, bak bakalım nasıl dedim. Sen sür önce dedi, bi anlat bana huyunu suyunu.
25 yıl tecrübesi olduğu halde geçmedi direksiyona. Çünkü biliyordu, yeni arabanın yeni huyu olur. Önce bir görmek öğrenmek lazım. Hemen binip sürseydi belki bir hata yapacaktı. Bu riske girmedi ve oğluna birkez daha gösterdi ustalığını. İyice izledi beni, izlerken dinledi, sonra geçti direksiyona, ama hemen hareket etmedi bi yokladı sağını solunu, freni gazı. Öğrenmek için görmek lazım...

Fırsatı faydaya dönüştürmek  tam burada devreye girmeli aslında;
Yeni işe alınan bir personel yeni bir görüş, yeni bir heyecan demek sistem içerisinde. Sürecin bir parçası olacak bir süre sonra, ya doğru bir şekilde eğitilerek faydalı olacak, yada süreç içerisinde varsa olumsuz dalgalarla savrulacaktır. Doğru bir şekilde eğitirlir ise ve birey olarak o da değişim ile birlikte fırsatı faydaya çevirmesini bilir ise, bir de kendisine verilen görev için yetkinliği varsa olumlu bir hareket yapılmış olacaktır. İşletme de kendisi de bu durumdan olumlu etkilenecektir.

Aksine süreç içerisindeki dalgalara bırakılırsa eğer, hani bir tabir vardır su kabına göre şekil alır diye, dalgaların doğru yöne sürüklediğini ummaktan başka birşey kalmaz geriye. Kendisine verilen görevi iyi yapabilmesi için paralel çalışan bireyler tarafından iyi yönlendirilmesi gerekecektir. Bu ihtimale karşı işletmenin nasıl bir tavır sergileyeceği önemlidir.

Önce görmek lazım öğrenmek için; öğrenmek için sadece  görmesi yetmez, gördüğünü doğru yorumlaması sağlanmalı, doğru yorumladığını, doğru uygulaması sağlanmalı sonra. Doğru uyguladığını standartlaştırması sağlanmalı en sonunda. Bu döngü kazandırılırsa çalışana, bu süreç her defasında işletmede cana can katacaktır. Sürekli iyileştirme bu değil midir bir anlamda zaten. İşletme içi süreç yönetiminde sürekli iyileştirme hedefini yakaladığını görmek kaçınılmaz olacaktır artık. Böyle bir temelden kurulan süreç yöneticilerinin önünde hiç bir problem duramaz bence. 

Esat Özdemirkan

2011

"Farklılık" Algıyı güçlendirecek bir tabela görülmeyi hakeder..

İş kazalarını önlemek amacı ile bütün duvarları uyarı levhaları ile doldurur, makineleri levhalardan görünmez hale getiririz. Daha işletmenin girişinde başlar levhalar; "iş güvenliği önlemlerini almadan işe başlama", "önce iş güvenliği" az ileride birdaha, "kask tak","buraya kemersiz çıkma" yok yok "buraya hiç çıkma".

O kadar çok levha asıyoruz ki etrafa artık hiçbirisi okunamıyor. Okunamaz hale getiriyoruz çünkü. Kim bu kadar levhayı okumak için zaman ayırır ki. Birde uzun uzun yazıyoruz bazen; " Bu noktadan sonra 4 metreden daha yüksek forklift veya istif makinesinin geçmesi yasaktır". İlgili personel forkliftle bu yazının önünden geçerken ne görür sen düşün.

Geçenlerde trafikte ilerlerken de buna benzer bir tabela gördüm. Tabelayı gördüm de ne yazıyordu tam göremedim aslında. Kemer takmazsan...... gibi birşeydi hatırımda kalan.


Resmi dairelerde de aynı sorun var. Uyarı levhaları bir yana birde bilgilendirme yazıları varki; önünde ki kuyruktan kağıdı görebilirsin ancak.

Bu ve buna benzer bir çok örnek verebilirim daha, fakat farklılık kavramının, sadece algıda seçicilik konusuna katkısının bile ne kadar muntazam olduğuna değinmek istiyorum.

İnsanoğlu doğası gereği öyle uzun uzun bu levhaları okumak istemez, görmek ister, görsellik ister, görüp kısa sürede algılamak ister. Mesela Forklift giriş yasağını, levha üzerine bir forklift ile yükseklik sınırını bir resim ile işlediğimizde, birde altına kocaman "Yasak" yazdığımızda mesaj yerini bulmuş olacaktır. İşletme girişinden itibaren yazılı levhaların her birini resme dönüştürdüğümüzde akılda kalacaktır. Beyin resmi görür ve kaydeder, uzuvlarımız ise istem dışı dahi, artık bu uyarılara uymaya başlar.

Karayollarında bu işi yapıyor olsam o levhayıda değiştirir yerine köprü üzerinden belinde kemer takılı vaziyette bir manken sallandırırdım. Kemer tak diye de altına kocaman yazardım.

Hız limitlerine uyulması için kazalı arabaları karayollarında rahatça görülen yerlerde sergiler, üzerine hız limitlerini yazardım. 

Farklılık bunun neresinde. Farkettin sen aslında. Alışılagelmiş uygulamalarımızda geldiğimiz nokta ancak bu zamana kadardır. Artık farklı bakış açılarının yarattığı farklı uygulamalar hedefi 12 den vurmaktadır. Farklı olacaksın; simit satıyorsan sen farklı satacaksın ki farkedileceksin. Simit yazısını gören herkes gibi ben de çok oralı olmam, ama kocaman susamlı bir yapay simiti dükkanın önüne asan bir simitçiyi de görmedim diyemem. Makineye el sıkışmasın istiyorsan muhafazasının hemen üstüne el resmi çizeceksin.

Farklılık bireyin yaratıcılığının gelişmesine de yardımcı olmaktadır. Mutlu olur insan yaratıcı fikirleri ile, mutluluk başarılı kılar bireyi.

Algıda seçicilik gerçeği var yaşamımızda. O zaman algıyı güçlendirecek bir tabela görülmeyi hakeder değilmi?

Esat Özdemirkan
14.04.2013




İşletme Körlüğü



Kayınvalidem evinin giriş kapısının eskisi gibi olmadığını, zor kapandığını söylediğinde misafir gelen arkadaşımla ayak üstü süreç iyileştirme üzerine söyleşi yapıyorduk. Arkadaşım da ben de daha problemi tam dinlemeden  çözüme odaklandık hemen. Kapıyı inceledik, gerçekten zor kapanıyordu.

Uzun uğraşlar sonrası kapının zorlandığına ve bu sebeple tabiri caizse şaftının kaydığına kanaat getirdik ve var gücümüzle kapının gönyesini düzeltmeye çalışıyorduk. 

Çelik kapıları bu kadar sağlam yaptıklarına o an şahit olduk ancak kapının zorlamadan dolayı bu hale geldiğini söylediğimizde kayınvalidemin korkacağını bile düşünerek tavırlarımıza renk vermeyen biz, bizim iki kişi ile düzeltemediğimiz kapının nasıl zorlanarak bu hale geldiğini düşünmedik hiç. Tam kapının şaftını biz kaydıracakken bir ses geldi mutfaktan “ne olduysa kapının altındaki fayansı temizledikten sonra oldu arkadaşım ve ben elimizde kapı birbirimize bakarken gözlerimizden okuduk körlüğümüzü. Devam etti ses “ bu fayansı temizledim, sonra bu bölümdeki derzleri temizledim…

Derzler iyi temizlenememişti ve mermer ile kapı arasına dolmuştu. Söktüğümüz kapıyı bi okadar daha uğraşarak yerine taktık, temizledik ve kapı kapandı.

Toplam Kalite Yönetimi, Toplam Verimli Yönetim, Sürekli İyileştirme, Süreç Yönetimi ve buna benzer sayısız eğitimler alan ben validemden aldığım bu dersi hiçbir eğitimde almadım. Ders; sorgulamaz isen yaptığın işin veya çözeceğin problemin kölesi oluyorsun.

Şirketteki alışılagelmiş süreçlerin zamanla ortaya çıkardığı aksaklıkların bireyler  tarafından algılanamaması rahatsızlığıdır işletme körlüğü. Bu hastalığa kapılmışsan, artık basit problemleri bile bahaneler üreterek çözemez hale gelir veya pahalı yollardan çözersin.  İnternette sadece “işletme Körlüğü” yazarak yapacağın araştırmalarda sayısız makale çıkacaktır karşına. Bu yüzden ben de  uzun uzun yazmak istemedim. Zaten haddime de değil açıkçası üzerine birşeyler yazmak.

Ben konuya biraz farklı yönden bakalım istiyorum; Kişisel gelişimimiz ve kariyerimiz için mesleğimiz ne olursa olsun, bununla yetinmiyor(doğrusu da bu tabiki), bir çok eğitim alıyoruz. Eğitimlerle birlikte sertifikalarımız veya eğitim katılım belgelerimiz CV lerimizi kabartıyor. Edindiğimiz teorik bilgileri çalıştığımız işyerinde süreçleri iyileştirmek için kullanıyoruz. Kayıp zamanları ve iş akışlarını irdeliyor, iyileştirmeler sonrası bilmem kaç birim fazla çıktı elde ediyoruz. Tasarruflar elde ediyor daha fazla iş gücünü daha az zamanda elde ediyoruz. Çok güzel, peki; İşletme olarak adlandırdığımız yapının kendimiz olduğunu, süreçlerin bilgi, deneyim ve bunların uygulamaya konulması, hatta nasıl uygulamaya konulması olduğunu düşünecek olsak, bunların sürekli iyileştirilmeye ihtiyaç duyduğu da aşikar, şahsi bilgi beceri, deneyim ve kariyerimizde süreçleri iyileştiriyor muyuz? İşletme körlüğüne yakalanmış mıyız? veya sürekli gelişim ile bir gün öncesinden daha iyi durumda olmak için ne yapıyoruz? Sorularını sormamız gerekmez mi kendimize? Bu soruları kendimize de sorduğumuz sürece bu hastalığa asla yakalanmayız demek istiyorum kısaca. Çünkü mekanizma biziz ve biz her ne iş yaparsak yapalım kendi mekanizmamızı da canlı tutarız bu bağlamda.

Bir işletmenin süreci nasıl belirli girdileri alıp, belirli işlemlerden geçirerek faydalı çıktılara dönüştürmek ise, kişisel olarak hayatımızın her anında birey olarak bizlerde aynı süreci uygulamıyor muyuz?

Kayınvalidemin kapısındaki problemi çözerken yaşadığımız sorun da buydu. İşletme bizdik ve problem çözme odaklı çalışmak isterken valideyi kapısından edecektik. “Kapı kapanmıyor” bir girdi ise kafamızda bunu çözmeye çalışırken şunu dememeliydik; “ kapı kapanmıyor, çünkü zorlanmıştır, çünkü gönyesi kaymıştır, çünkü çelik kapıların yapısı itibari ile şurda köpük dolgu olduğundan vs vs.. sorun illaki teknik mi olmalı? Yada uzmanca bir yaklaşım mı gerekli?  Basit bir çözümü olamaz mı? İşte tam burada, kapı problemine basitçe yaklaşım, kapı probleminin kölesi olmamamızı, bu yöntemi kendimize, hayat anlayışımıza uygulamamız ise karşılaşacağımız tüm problemlerde kontrolün bizde olmasını sağlayacaktır. “Valideye problemin ne zaman ve ne şekilde ortaya çıktığını sorsaydın” dediğini duyar gibiyim; bunu söylersin çünkü konuyu bizden daha geniş perspektifte görüyorsun şu an emin ol. Ben problemi çözerken aynı zamanda şu an ki sen olmayı başarmalıyım, geniş açıdan algılamalıyım sorunu. Birey olarak edindiğimiz bilgi ve tecrübeler bazen bizleri körleştirir ve basit problemleri dahi göremez hale gelebiliriz. Her problemin çözümü uzmanlık gerektirmez. Problem, problemin içinde çözülmez de diyebiliriz buna, geriye çekilip bakmak lazım bazen.

"Çocukça Düşünmek” tabiri de işte tam bu sebeple ortaya çıkmıştır bence. Problemler, eğer içinden çıkılmaz hal alıyorsa çocukça düşün, farklı bir yol bulursun emin ol. Çünkü çocuklar sade düşünür. Tecrübe yok, ön yargı yok, uzmanlık bilinci yok. Kapı kapanmıyor, neden? bir şey mi sıkışıyor acaba? Günümüzde büyük firmaların arge departmanlarında çocukların da görüşlerinin alındığını görüyoruz artık.

Bir süre sonra, onca yıl içerisinde edinilen tecrübelerin, kendi içimizdeki işletme süreçlerinde iyileştirme yapmadığımız için bize zarar verdiğini görürüz. Değişim her yerde var, bireyler de bu konuda değişmeli( bu konu başlı başına bir yazı olur, o yüzden girmiyorum şimdi). Örneğin; 10 yıldır bir işletmede çalışan bireyin işine son verildiğinde söylediği şey genelde” 10 yılımı verdim ben bu işletmeye” oluyor.  Başına gelen olayın sebebi bu değilmidir? Tecrübe artık ona zarar vermiş ve görmesi gerekeni, işine son verileceğinin sinyallerini dahi göremez hale gelmiştir. Kişinin kendi işletmesini kontrol etmesi, iyileştirmesi, değişimlere ayak uydurması da bu yüzden lazımdır. Kontrolün kendisinde olduğunu bilmesi kadar güven veren başka bir şey olabilir mi hayatta?

Esat ÖZDEMİRKAN

14.04.2013