Kayınvalidem evinin giriş kapısının eskisi gibi olmadığını,
zor kapandığını söylediğinde misafir gelen arkadaşımla ayak üstü süreç iyileştirme üzerine söyleşi yapıyorduk. Arkadaşım
da ben de daha problemi tam dinlemeden çözüme odaklandık hemen. Kapıyı inceledik,
gerçekten zor kapanıyordu.
Uzun uğraşlar sonrası kapının zorlandığına ve bu
sebeple tabiri caizse şaftının kaydığına kanaat getirdik ve var gücümüzle
kapının gönyesini düzeltmeye çalışıyorduk.
Çelik kapıları bu kadar sağlam
yaptıklarına o an şahit olduk ancak kapının zorlamadan dolayı bu hale geldiğini
söylediğimizde kayınvalidemin korkacağını bile düşünerek tavırlarımıza renk
vermeyen biz, bizim iki kişi ile düzeltemediğimiz kapının nasıl zorlanarak bu
hale geldiğini düşünmedik hiç. Tam kapının şaftını biz kaydıracakken bir ses
geldi mutfaktan “ne olduysa kapının altındaki fayansı temizledikten sonra oldu”
arkadaşım ve ben elimizde kapı
birbirimize bakarken gözlerimizden okuduk körlüğümüzü. Devam etti ses “ bu
fayansı temizledim, sonra bu bölümdeki derzleri temizledim…”
Derzler iyi temizlenememişti ve mermer ile kapı arasına
dolmuştu. Söktüğümüz kapıyı bi okadar daha uğraşarak yerine taktık, temizledik ve kapı kapandı.
Toplam Kalite Yönetimi, Toplam Verimli Yönetim, Sürekli
İyileştirme, Süreç Yönetimi ve buna benzer sayısız eğitimler alan ben validemden
aldığım bu dersi hiçbir eğitimde almadım. Ders; sorgulamaz isen
yaptığın işin veya çözeceğin problemin kölesi oluyorsun.
Şirketteki alışılagelmiş süreçlerin zamanla ortaya çıkardığı
aksaklıkların bireyler tarafından
algılanamaması rahatsızlığıdır işletme körlüğü. Bu hastalığa kapılmışsan, artık
basit problemleri bile bahaneler üreterek çözemez hale gelir veya pahalı
yollardan çözersin. İnternette sadece “işletme
Körlüğü” yazarak yapacağın araştırmalarda sayısız makale çıkacaktır karşına. Bu
yüzden ben de uzun uzun yazmak istemedim. Zaten haddime de değil açıkçası üzerine birşeyler yazmak.
Ben konuya biraz farklı yönden bakalım istiyorum; Kişisel gelişimimiz
ve kariyerimiz için mesleğimiz ne olursa olsun, bununla yetinmiyor(doğrusu da bu tabiki), bir çok eğitim
alıyoruz. Eğitimlerle birlikte sertifikalarımız veya eğitim katılım
belgelerimiz CV lerimizi kabartıyor. Edindiğimiz teorik bilgileri çalıştığımız
işyerinde süreçleri iyileştirmek için kullanıyoruz. Kayıp zamanları ve iş
akışlarını irdeliyor, iyileştirmeler sonrası bilmem kaç birim fazla çıktı elde
ediyoruz. Tasarruflar elde ediyor daha fazla iş gücünü daha az zamanda elde
ediyoruz. Çok güzel, peki; İşletme olarak adlandırdığımız yapının kendimiz
olduğunu, süreçlerin bilgi, deneyim ve bunların uygulamaya konulması, hatta
nasıl uygulamaya konulması olduğunu düşünecek olsak, bunların sürekli
iyileştirilmeye ihtiyaç duyduğu da aşikar, şahsi bilgi beceri, deneyim ve
kariyerimizde süreçleri iyileştiriyor muyuz? İşletme körlüğüne yakalanmış
mıyız? veya sürekli gelişim ile bir gün öncesinden daha iyi durumda olmak için
ne yapıyoruz? Sorularını sormamız gerekmez mi kendimize? Bu soruları kendimize
de sorduğumuz sürece bu hastalığa asla yakalanmayız demek istiyorum kısaca. Çünkü
mekanizma biziz ve biz her ne iş yaparsak yapalım kendi mekanizmamızı da canlı
tutarız bu bağlamda.
Bir işletmenin süreci nasıl belirli girdileri alıp, belirli
işlemlerden geçirerek faydalı çıktılara dönüştürmek ise, kişisel olarak
hayatımızın her anında birey olarak bizlerde aynı süreci uygulamıyor muyuz?
Kayınvalidemin kapısındaki problemi çözerken yaşadığımız
sorun da buydu. İşletme bizdik ve problem çözme odaklı çalışmak isterken valideyi
kapısından edecektik. “Kapı kapanmıyor” bir girdi ise kafamızda bunu çözmeye
çalışırken şunu dememeliydik; “ kapı kapanmıyor, çünkü zorlanmıştır, çünkü
gönyesi kaymıştır, çünkü çelik kapıların yapısı itibari ile şurda köpük dolgu
olduğundan vs vs.. sorun illaki teknik mi olmalı? Yada uzmanca bir yaklaşım mı
gerekli? Basit bir çözümü olamaz mı? İşte
tam burada, kapı problemine basitçe yaklaşım, kapı probleminin kölesi
olmamamızı, bu yöntemi kendimize, hayat anlayışımıza uygulamamız ise karşılaşacağımız
tüm problemlerde kontrolün bizde olmasını sağlayacaktır. “Valideye problemin ne
zaman ve ne şekilde ortaya çıktığını sorsaydın” dediğini duyar gibiyim; bunu
söylersin çünkü konuyu bizden daha geniş perspektifte görüyorsun şu an emin ol.
Ben problemi çözerken aynı zamanda şu an ki sen olmayı başarmalıyım, geniş
açıdan algılamalıyım sorunu. Birey olarak edindiğimiz bilgi ve tecrübeler bazen
bizleri körleştirir ve basit problemleri dahi göremez hale gelebiliriz. Her
problemin çözümü uzmanlık gerektirmez. Problem, problemin içinde çözülmez de
diyebiliriz buna, geriye çekilip bakmak lazım bazen.
"Çocukça Düşünmek” tabiri de işte tam bu sebeple ortaya çıkmıştır
bence. Problemler, eğer içinden çıkılmaz hal alıyorsa çocukça düşün, farklı bir yol
bulursun emin ol. Çünkü çocuklar sade düşünür. Tecrübe yok, ön yargı yok,
uzmanlık bilinci yok. Kapı kapanmıyor, neden? bir şey mi sıkışıyor acaba? Günümüzde
büyük firmaların arge departmanlarında çocukların da görüşlerinin alındığını
görüyoruz artık.
Bir süre sonra, onca yıl içerisinde edinilen tecrübelerin,
kendi içimizdeki işletme süreçlerinde iyileştirme yapmadığımız için bize zarar
verdiğini görürüz. Değişim her yerde var, bireyler de bu konuda değişmeli( bu
konu başlı başına bir yazı olur, o yüzden girmiyorum şimdi). Örneğin; 10 yıldır
bir işletmede çalışan bireyin işine son verildiğinde söylediği şey genelde” 10
yılımı verdim ben bu işletmeye” oluyor. Başına gelen olayın sebebi bu değilmidir? Tecrübe artık
ona zarar vermiş ve görmesi gerekeni, işine son verileceğinin sinyallerini dahi
göremez hale gelmiştir. Kişinin kendi işletmesini kontrol etmesi,
iyileştirmesi, değişimlere ayak uydurması da bu yüzden lazımdır. Kontrolün kendisinde
olduğunu bilmesi kadar güven veren başka bir şey olabilir mi hayatta?
Esat ÖZDEMİRKAN
14.04.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder